27 Ağustos 2010 Cuma

şeytan kadın melek


Cesaretim yok ya da çok yaşlıyım….dedi kadın.Güzel tonikli, kremli, bakımlı cildimin altında aslında tüm dişlerini kaybetmiş,bacakları selülit dolu yanakları içe çökmüş yaşlı bir kadın var. Kaç kere aşık olmuş,sevdiğini sanmış,kaçmış,kovalanmış bir kadın…şimdiyse bulduğunu kaybetmeyi göze alamayacak kadar cesaretsiz bir kadın…zavallı,acınacak, ucube bir kadın…Aşık olmaya ne vakti olan ne de enerjisi olan bir kadın…ne olacak ki mutlu aşk olsa bile mutlu son olmayacak biliyorum içimdeki yaşlı kadında biliyor dedi kadın.Yazarken ne çok kadın kelimesi kullanıyorum değil mi ? kadın yerine bazen şeytan bazen melek demeliyim dedi…en kırmızı rujunu sildi dudaklarından, sevgilisine dokunurmuş gibi yapan sahte ellerini kremledi ve uykuya daldı keşke uyanmasam dedi kadın şeytan ve melek…

19 Ağustos 2010 Perşembe

aşık melek


Kanatlarım acıyor dedi melek, fani benim gitmem gerek...Cennettime, zamanıma dönmem gerek. Sen sonunu bildiğin bir film'e başlarmısın ölümlü? Gözlerini kor ateşlerle yakıp ebem kuşağından inermisin dünyaya? severmisin bir ruh'suz u? Anlayamıyorum nefretini dedi melek...Ruh'unu mantığınla aşkını şeytanla takas etmişsin dedi...Kanatları acıdı son kez. Başındaki hare belirdi çağırılıyordu gitmesi gerek...
Ahh olamaz dedi kanatlarım kanıyor, ama bizim kanımız, canımız yokki! yoksa yoksa ! evet insan oluyordu yavaş yavaş !
Tanrım keşke başka bir ceza verseydin ona...

12 Ağustos 2010 Perşembe

doğmak büyümek yaşamak ve ölmek


Büyümüyorum artık..Ne boyum uzuyor, ne ilk karşılaştığımda çok utantığım değişikler oluyor vucudumda ne de sesim değişiyor...Ruhumda yaşatsamda çehremdeki çocuğu kaybettim ben üzülerek.
22 yaşındayım ve yaşlanıyorum artık. 22 yaşına nasıl geldim anlamadım daha dün gibi sanki bebeklik odamı başka birine verecekleri gece yatağa işemem. Gerçi 102 yaşıma da gelsem anlamam ben nasıl geldiğimi...
Hayat hep çok basit gelmiştir bana ama aynı zamanda çözülemeyecek kadar karmaşıkda.
Hani ilkokul yıllarında komposizyon yazdırırken derler ya sakın insan doğar büyür yaşar ve ölür gibi basit şeyler yazmayın komplike şeyler yazın. Soruyorum size edebiyat öğretmenleri bundan daha karmaşık ve komplike bir şey olabilirmi?
Şu sıralar ölüm hayatımın ortasına düşmüş bir bomba gibi. Neden bilmiyorum çocukluğumdan beri çekinirim ben herşeyin iyi gitmesinden çünkü hayal kırıklıklarından çok korkarım.
Tam her şeyim düzene girdi derken rahat duramadım gene. Zaten hiç bir zaman sakin bir kafam olmadı benim...Nasıl olsun arkamı göremediğim önümüde 60-70 yıl görebileceğim yıldızlarla kaplı bir boşlukta yaşıyorum. Ağır geliyor bazen bu boşluk bana.
Tarotta ölüm veda anlamına gelir Keyfi ve zamansız ayrılığı simgeler. Bir bitiştir, aynı zamanda yeni bir başlangıç.
Gerçekte de ölüm böyle benim için...Kaç yaşında gelirse gelsin zamansız gelir bu yaşamın biter başka bir yaşamın başlar. İnananlar için böyle inanmayanlar için sonsuz bi sessizlik. Sessizlik daha korkunç belki bunun için inanmak istiyorum...inanıyorum.
Kendi cennetimi düşünmek istiyorum ama hayal dahi edemiyorum hazır değilim daha...son pişmanlıklarımı yaşarken kimleri göreceğim kimler geldi kimler geçti diyeceğim düşüncesi bile boğuyor ruhumu...
Yaptığım ne kadar doğru bilmiyorum ama ben dileklerimin gerçekleşmesi için mum yakarım hep odamda ve o sırada mum sönene kadar dua ederim dileklerimi arzularımı paylaşırım evrenle. Tesadüf bu ya evren ettiğim tüm dualara karşılık verir benim için iyi olanlar olur, olmayanlara ise üzülmem engellenir hep bir şekilde. Şu sıra Tanrım ne olur öleceğimi önceden haber ver bana diyorum. Yoksa dayanamam kanatlarım yarım çıkar araf'ta kalırım...zaman'ım durur.
Bazılarına kolay gelsede hayat benim için çok karmaşık: insan doğar, büyür yaşar ve ölür.
Doğdum ve büyüdüm...Şimdi yaşamak zamanı Ne olur doya doya yaşıyayım film şeridimde pişmanlıklar olmasın...

4 Ağustos 2010 Çarşamba

yazmak yazmak yazmak


Önce ihtiyaç için yazıyorum ben. Yemek,içmek,uyumak gibi olmasada bir ihtiyaç benim için yazmak. Tıpkı bir haftasonu kaçamağı, diyette yenen bir kaymaklı kadayıf ya da kendi başını alıp çıktığın bir yürüyüş gibi. Bir çocuğun çizdiği yamuk yumuk çizgilier misali. Kendime vakit ayırıyorum, kendimi kendime veriyorum tıpkı bir tanrının başka bir tanrıya sunduğu armağan, insanlığa verilen ateş benim için elime kalem almak.
Sonra keyif için yazıyorum içimi döküyorum yalnızlığıma yalnızlık katıp daha çok ben oluyorum. Büyük sır'ın içinde yer aldığımı hissediyorum yazdığım zaman.
Molier ne demiş yazarlık için:
''Yazarlık orospuluk gibidir önce zevk için yaparsın sonra yakın arkadaşların için yaparsın, sonra para için yaparsın.''
İnsan yazarsa birileri için yazar. Ben önce kendim için yazdım şimdi yakın arkadaşlarım için yazıyorum...Para için yazmasamda olur yazarken aldığım haz doyurur zaten beni. Ruhum doysun yeter.

2 Ağustos 2010 Pazartesi

BİR KEDİM VAR KİMSELERE BENZEMEZ


Evreni dinlemeyen kediyi dinleyemez. Evrendeki sesi. Dip sesi. Dünyanız yalnız insanla, insanın etkinlikleri, ürünleri ile sınırlı ise, insanı saran varlık iklimini yaşayamıyorsa, insan oluşunuzda eksiklik var demektir. İnsan, varlık ikliminin çok ama çok küçük bir parçası. Bunun bilincinde olabildiğince çok ama çok önemli bir parçası.

Teknolojiyle dinleyebiliyor. Bilimle anlayabiliyor. Varlık iklimini dinlemek bu değil. Varlık kitabının görebildikleri satırlarını okuyorlar. Bu kitabın satırları, okuyanın gözüyle buluşunca okunabilir. Göz satırlar ekleyebilir kitaba. Kitap göz ekleyebilir okura. (Kör okur bildiğini okur; dokunmuşu dokur. Okumak, gözü açmalı. Kör gözle nasıl görürüz kediyi?)

Evren yalnız biz insanlar için yaratılmadı. Orada kediler de var. Orada bakteriler, orada karbon, hidrojen, azot. Evreni kedilerle üleşebildiğim için çok mutluyum. Kendimi kedilerle bulduğum için dünyada. Kedilerle buluştuğum için.

Varlık ikliminin o güzel hayvanları, insanların onca baskısına karşın kedilerini korudular. Onlardaki cânın gücü, bendeki cân gücünü hatırlatıyor bana. Burunları doğrultusunda, bıyıkları doğrultusunda yaşadılar.

Biz insanlar içimizdeki pisileri bilemedik (Belki Eski Yunanlı içindeki cânı adlandırırken pisi harfiyle başlayan bir söz kullandı, kediyle ilgili olduğunu bilmeden).

Bir kedi uyur içimde
Bir kedide insan uyur
Ondandır uyuşuruz nicedir kedilerle.
İkimizin de içinde birer kara delik
Sonsuzluk uyur bizde.
Uyanır.

Bir bitimsiz rüyâyı onlarla uyumuyor muyuz? Ailouros. Öyle demişti. Heredot Mısır'ı ziyaretinde, iki bin beş yüz yıl önce, kediyi ilk kez gördüğünde. "Kuyruk sallayan" demekti, onun dilinde. Ailuroi. Kuyruk sallayanlar. Yaşamın bir ucuna, bir diğer ucuna. Hayatımıza öyle girdiler. Büyü oldular. Öbür dünyaların simgeleri. Sevgilerinde bağımsız, isteklerinde ödünsüzdüler. Bizim kediye elbette ulu nazârımız vardır. Tırnaklarını içimizdeki çirkinliklerde bilediler. Yüce peygamber Muhammed onların uykuları önünde ihtirâmla durdu.

Kediyi anlayamadan ölenlere acır içim. Ahmet İnam size bakar sevinir. Sevinirken kalbi yanar göyünür. Yaşamayı bilir de varlık iklimini bilmezsiniz. Tanrıyı bildiğinizi söylersiniz de kediyi bilmezseniz. Teninize dokunan kediden korkarsınız. Neden korkulacak bir varlıktır kedi? İnsandan korkmazsınız da kediden korkarsınız.

Kimler korkmadı ki kediden? Büyük İskender, baygınlık geçirirmiş görünce kediyi. Julius Caesar, Napoleon Bonaparte, I. Abdülhamid ürktüler kedilerden. İmparatordular, padişahtılar, kediden uzak kaldılar.

Şeytandan sayanlar oldu onu tarih boyunca. Papa IX. Gregory (1147-1241) kedi toplu kıyımını buyuranlardandır. Nice güzel kedi, yüzyıllarca zulüm gördü insandan.

Seveni de oldu. Ailurofilia: Kedi sevgisi. Jean Cocteau üstad: "Severim kedileri, severim yuvamı da ondan, onlar görünür ruhudur evimin" demiştir.

İncinen kediyi anlamıştır, yuvasız bir kediyi.

Başına buyruk, kendinden beklenenlere, uyarılara kapalı kediyi. Colette anlamıştır. Anatole France için kediler kitaplar kentinin sessiz bekçileridir. Aldous Huxley hele "yazmak istiyorsan, kedi besle" buyurmuştur. Henry James omzunda bir kediyle yazmıştır. George Sand bir kediydi inceden inceye, kedisiyle aynı kaptan yemek yerdi. Ya Baudelaire? "Yığınların kedileri neden sevmediklerini anlamak kolay" diyordu: "Kedi güzeldir, seçkinlik düşüncesi aşılar insana, temizlik, şehvet."

Kimdir kedi? Dost canlısı, sabırlı, sessiz, dikkatli, zeki, yaramaz, yumuşak huylu, nazik, kibar, canlı, titiz...

Hırsız? Mikrop saçan? Çevreyi kirleten? Tüyleriyle bizi boğabilen? Nankör? Saldırgan?

Kimdir kedi? Sevgilimdir. İçimde oturur. Bana adres sorar. Sonsuzluğu. Bilirmişim gibi.

Kedim, geceleri açtırır balkon kapısını, çıkar dama, yıldızları koklar.

Konuşabilseydi, gizlerini anlatabilirdi evrenin.

Yazabilseydi, varlık ikliminin nice inceliklerini okuyabilirdik.

Şimdi oturmuş koltuğun üzerinde anlatamadığı gizlerin düşünü görüyor.
Benim on beş yıldır can dostum. Kanıtlamakta zorlandığım mantık teoremlerimde yardımcıdır bana; felsefedeki kavram yolculuğumda yoldaştır. Birbirimizi anlar ve sayarız. Kimi zaman nedenini bilmediğim kızgınlıkları olur bana, tırmalayıverir ellerimi. Kimi zaman çeker gider, nerededir bilmem. Bildiği gibi yaşar. Ödünsüzdür. Yılışmaz. Sevgide nasıl durulması gerektiğini öğretir
bana. Öğrendiğim söylenemese de.

Cân ikliminin güzel yaratığı. Hayatı hatırlatıyorsun bana
( yazı Prof. Dr. Ahmet İnam'a aittir.)