Bizim evde 3 canlı türü yaşıyor, bir insan (toplamda anne-baba-kardeş ve buzdansığınak olmak üzere 4) bir kedi ve bir papağan. Öncelikli tanışmamız papağan ile oldu. Kardeşimle kedi alalım diye tutturmuş iken annem alırsanız papağan alın dedi sonrasında soluğu eminönü hayvan pazarında aldık. Hayvan pazarının ismi bile kötü iken neden koştur koştur oraya gittik bilmiyorum. Babam kardeşimle bana bayram hediyesi jako cinsi bir papağan aldı, alırken bu hayvanların ne kadar kötü şartlarda ülkeye sokulduğu ve ne kadar kötü şartlarda pazarlandığı hakkında en ufak bir bilgimiz yoktu.
paşa ve cimcime
Papağanımızdan (biz ona paşa diyoruz) 3 sene sonra çok garip bir hikaye ile bir de kedi sahibi olduk. Şöyle ki; alt komşumuzun oğlu anneleri araba altında ezilmiş yavru kedi kardeşlerden en güzelini alıyor ve eve getiriyor fakat kediden korkan babası kediyi evde istemiyor öyle böyle derken çocuk bir süreliğine bizde kalması için annemi ikna ediyor ve o bir süre oluyor size 4 sene. 4 senedirde adını cimcime koyduğumuz bir kedi sahibiyiz.
Bazen çok ciddi anlamda bu iki canlıyı doğal ortamlarından kopardığımız için evde kendi türlerinden başka birileri olmadığı için vicdan azabı çekiyorum. Sonra da papağanımızın çok ciddi bir pazarının olduğunu en azından temiz bakılan sevgi dolu bir evde olduğunu kedimiz içinde sokaktan yaşamaktan kurtulduğu ve bizde prensesler gibi bakıldığı düşünüyorum.
Evde başka türlerle yaşamak ise şöyle; ciddi anlamda sevgiyi görüp hissedebiliyorsunuz. Tabi ki annenizin babanızın yahut kardeşinizin sevgisi ayrı ama başka bir türün sevgisi apayrı. Kedinizin sizi görünce heyecanlanması, papağanınızın yanından geçerken öpücük atması...Bir araştırma yapılmışmı bilmiyorum ama eminim ki evde bir hayvanla yaşayan insanlarda depresyona girme oranı çok çok daha düşüktür.
Herkesin bu ayrıcalığı yaşayabilmesini çok isterim.
Sevgiler.
Buzdansığınak...